Ulusların Düşüşü – Daron Acemoğlu

Aynı dili konuşan, aynı kültüre sahip, aynı coğrafyada yaşayan tek bir milletin oluşturduğu iki ayrı devlet! Kuzey ve Güney Kore

Gezegenimizin biraz dışına çıktığımızda gecenin karanlığında Asya’nın incisi gibi ışıl ışıl parlayan Seul ve onun etrafındaki tüm şehirler Güney Kore sınırları içinde kalan topraklar. Kuzey Kore’nin ise gecenin karanlığında belirgin olan tek şehri başkent Pyongyang.

  • Güney Kore’de kişi başına düşen milli gelir 27 bin dolar iken Güney Kore’de sadece 640 dolar.
  • Birisi Samsung, LG, Hyundai, Kia gibi dünya devi markalara sahip dünyanın en büyük 11. ekonomisi, diğeri ise temel ihtiyaçlarını karşılamak için uluslararası yardıma ihtiyaç duyan ve doğal kaynaklarını ve yeraltı zenginliklerini bile etkili kullanamayan kapalı bir ekonomi.
  • Birisi PISA sonuçlarına göre dünyanın en iyi eğitim sağlayan 9. ülkesi diğeri ise öğrencilerine sınırlı bir bilgi akışı sağlayan tamamen dışa kapalı bir ülke.

Peki nasıl oldu temel anlamda aynı olan iki toplum 1948’den sonra böylesine farklı bir gelişim gösterdi. Ulusların ve ülkelerin başarısını ve zenginliğe ulaşmasını jeopolitik ve kültürel etkenlere bağlayan sayısız kuramın aksine birbirinin tamamen tersine yönde gelişmiş olan iki Kore toplumunun merak uyandıran hikayesi ne?

Neden bazı ülkeler bu kadar zengin ve başarılı iken diğerleri yoksulluk ve ekonomik sorunlar içinde boğuşuyor?

  • Neden bazı ülkeler zenginlik için savaşırken, diğerleri açlıkla savaşıyor?
  • Sosyal Eşitliğin ve refahın sırrı nedir?
  • Ülkeler arasındaki zengin-fakir uçurumunu kapatmak mümkün mü?

1 COĞRAFYA KADERDİR!

Coğrafya Bir ülkenin kaderini belirleyen en önemli unsurlardan birisidir. Dünyanın en fakir ülkelerinin tropik bölgelerde bulunması ve zengin toplumların daha serin iklimlerde ortaya çıkması bir tesadüf değildir. Basit bir örnekle Orta Afrika ve Amerika’nın tropikal bölgelerinde pek çok hastalığın ortaya çıkması sebebiyle Zambia’nın Norveç’ten daha az gelişmiş olmasını beklemek son derece doğaldır.

Oysa Kuzey Kore ve Güney Kore gibi aynı coğrafyalarda bulunan ülkelerde refah düzeyinde bariz farklılıklar vardır.

Singapur tropik bir iklim kuşağında yer almasına rağmen refah bir ülke kurmayı başarabilmiştir.

İsrail içinde bulunduğu çoğrafyanın tüm dezavantajlarına rağmen tarım alanında etrafındaki komşu ülkelerin çok ötesinde başarılar elde etmiş ve bir refah ülkesi yaratmıştır.

Sonuç olarak coğrafya tek başına bir ülkenin kaderini belirleyemez ancak olumlu ya da olumsuz katkıda bulunabilir. Dezavantajlar her zaman doğru stratejiler ve çözüm odaklı yöneticiler ile avantaja çevrilebilir.

2 KÜLTÜR VE DİN TOPLUMLARIN AFYONUDUR!

Bu hipoteze göre insan toplulukları ait oldukları kültür ve dine göre farklı şekillerde çalışma eğilimlerine sahiptirler.

Gelişmiş ülkelerin çoğunu Protestan reformundan geçmiştir ve Protestan değerlere göre çalışmak dini bir yükümlülüktür

Bunun doğal sonucu olarak Protestan değerlere inanan toplumların farklı dinlere ve kültürlere sahip toplumlardan daha ileride olması doğaldır.

Oysa Kuzey ve Güney Kore büyük oranda aynı dine inanan ve aynı kültüre ait insan kitlelerinden oluştuğu halde iki ülke arasındaki refah ve gelişmişlik düzeyi arasında çok büyük bir fark vardır. Yine tamamen aynı ortak kültürden gelen Doğu ve Batı Almanya toplumlarında 1961 yılından sonra gittikçe açılan büyük bir refah farkı ortaya çıktmıştı. Dolayısı ile bu toplumların başarılı ya da başarısız olmalarının temel sebebi din ya da kültür kaynaklı değildir.

CEHALET MUTLULUKTUR

Ülkelerin ve onları yönetenlerin eğitim seviyesi ülkelerin kaderini tayin eder. Kuzey Kore beceriksiz yöneticiler tarafından yönetiliyordu ve çoğu durumda Sorunları çözmek yerine daha da fazlasını yarattılar Güney Kore ise daha çok sorunların temelini anlayan ve bunları çözmeye çalışan yöneticiler tarafından yönetiliyordu.

Ne var ki bu durum bazı noktaları açıklamakla beraber temel sorunların sebebi değildir. İşin aslı liyakat sahibi olmayan beceriksiz yöneticiler kurumsal sorunların sonucu olarak bulundukları yerlere gelmektedirler. Bir ülkenin ekonomik gerilemesine neden olan şey siyasi liderlerin cehaleti değil aksine ekonomik zayıflamadan çıkar elde ederek kişisel servetlerini çok daha hızlı bir şekilde büyütebileceklerinin farkında olmalarıdır.

Zengin ve güçlü ülkeler kapsayıcı ve bozulmamış ekonomik ve politik kurumlar etrafında kurulur; Öte yandan yoksul ülkeler, sömürücü kurumlar yüzünden zarar görür.

BÖLÜM 2 Çözüm

KAPSAYICI KURUMLAR

Kapsayıcı – veya bütünleştirici – kurumlar, geniş insan gruplarının siyasi ve ekonomik karar alma süreçlerinde söz sahibi olmasına izin veren kurumlardır.

Kapsayıcı kurumlar, bir toplumun bireysel üyelerine yüksek ve kaliteli eğitim erişimi sağlar ve sevdikleri mesleği özgürce seçmelerine izin verir.

Ayrıca onları yaratıcı olmaya ve statükoya meydan okumaya teşvik eder.

Çünkü yetenekli kişilerin diğer insanlara fayda sağlayarak katmadeğer üretilebileceğini bilir.

Bill Gates ve Jeff Bezos, ürünleri birçok insanın hayatını kolaylaştırdığı için dünyanın en zengin insanları oldular, yaptıkları işler sayesinde kapsayıcı bir biçimce başka insanların ve girişimcilerin de yeni işler kurmasına ve değer üretebilmesine olanak tanıdılar; ancak Meksika’daki Carlos Jesus Slim parasını sabit hatlı telefon tekelini kurarak ve böylece insanları sömürerek kazandı.

Çünkü Meksika’daki sömürücü kurumlar, yurttaşlarına ek değer sağlamadan büyümesine ve zenginleşmesine izin verdi; bütünleştirici kurumlar buna asla izin vermezdi.

Kapsayıcı kurumlar nasıl ortaya çıkar?

Çoğu durumda, gelişen süreçlerin uzun zamana yayılan bir sonucu olarak ortaya çıkarlar.

İngiltere’deki 1688 Şanlı Devriminden kısa bir süre sonra, bu devrim dünyayı değiştirecek olan Sanayi Devrimi’ne yol açtı ve pratik olarak “zenginlere karşı yoksullar” mücadelesinin başlangıcını ortaya koydu.

Oysa aslında bütün bunlar veba yüzünden başlamıştı.

Veba, o kadar çok insanın ölümüne yol açmıştı ki, hayatta kalanlar beş kişilik işte çalışmak zorunda kaldı ve yine de bir kişilik ücret alıyorlardı.

Böylece isyan ettiler ve taleplerini karşılama girişimi sonunda özel mülkiyetin korunmasını garanti eden ekonomik kurumların kurulmasına ve tüm bunların sonucu olarak gerçek serbest piyasa ekonomisine geçilmesine sebep oldu.

Tüm bu sürecte ise arka planda gerçekleşen şunlardı:

  1. Siyasi İradenin Oluşumu: Kapsayıcı kurumların oluşması için siyasi irade gereklidir. Liderler ve politikacılar, kurumları desteklemeyi taahhüt etmeli ve kararlı olmalıdır.
  2. Kurumsal Reformlar: Mevcut kurumlar yenilenmeli ya da yeni kapsayıcı kurumlar oluşturulmalıdır. Hukukun üstünlüğü, mülkiyet haklarının korunması, serbest piyasa ekonomisi teşvik edilerek kapsayıcı kurumların gelişimi desteklenmelidir.
  3. Siyasi Katılımın Artırılması: Toplumun siyasi süreçlere katılması ve karar alma süreçlerine etkili bir şekilde dahil olması, kapsayıcı kurumlar sayesinde mümkündür. Toplumlarda daha çok katılım daha iyi fikirlerin ortaya çıkması ile sonuçlanır.
  4. Yolsuzlukla Mücadele: Kapsayıcı kurumların gelişimini desteklemek için yolsuzluğun azaltılması veya önlenmesi gereklidir. Yetenekli ve başarılı bireyler yolsuzluğun ve kayırmanın bulunduğu ortamlardan kaçarlar.
  5. Eğitim ve Bilinçlendirme: Eğitim ve bilinçlendirme, kapsayıcı kurumların oluşmasında önemlidir. Kaliteli ve erişilebilir bir eğitim sistemi, toplumda her kesimden yetenekli insanlara fırsat eşitliği sağlayacaktır.

Tarihsel süreçlerin sonunda toplumların bu talepler ile yapacağı tercihler sonucunda ortaya daha kapsayıcı kurumların varolduğu ülkeler çıkacaktır.

SÖMÜRÜCÜ KURUMLAR

Peki Sömürücü kurumlar nedir? Sömürücü kurumlar kapsayıcı kurumların tam tersidir.

Bu tip kurumlar kendileri gibi olmayan gruplardan zenginlik elde etme eğilimlerimleri içindedir.

Sömürücü kurumlar tarafından yönetilen ülkelerde her zaman iki sınıf vardır: Seçkinler ve sömürülenler.

Sömürücü kurumlarla yönetilen bir ülkede iktidarda olmayanların refaha kavuşmasının tek yolu, kısır döngüye katılmak, yani seçkinlerin bir parçası olmak ve başkalarının bunu yapmasını engellemektir.

Sömürücü kurumlar, insanları bir ülkenin siyasi ve ekonomik süreçlerinde yer almaktan caydırır çünkü statükoyu koruma eğilimi içindedirler ve tüm kaynakları verimli olsun ya da olmasın sadece belli bir kitleye aktarırlar.

Sömürücü kurumlar otoriter güç ile birleşince belli bir süre başarılı işler yapıyormuş yanılgısı yaratabilir. Ancak bu sonunda toplumsal çatışmalar ile birlikte ekonomik çöküşe zemin hazırlar.

Stalin zamanında, SSCB’nin merkezi ekonomisi, işçileri, belirlenen kotaları aşmaları için yüksek ikramiyeler ile teşvik ediyordu.

Bu bir süreliğine işe yaradı ve SSCB dünyanın en büyük ikinci ekonomisi oldu; ancak bu ödül ve ceza sistemi işçileri kalıpların dışında düşünmekten alıkoydu. Gelişimin en büyük ivmesi olan yaratıcı yıkım mekanizmasını engelledi.

Sömürücü kurumlar yenilik ve yaratıcı yıkımdan korkarlar çünkü bu genellikle güçlerini kaybetmelerine yol açar. Onları tamamen yok ederler ve bu da zamanla ülkelerinin başarısızlığına ve hatta yıkımına sebep olur.

Yaratıcı yıkım, ekonomik ve toplumsal değişimin bir parçası olarak mevcut yapıları bozarak yenilikleri teşvik eden bir süreçtir. Matbaanın icadı, bu kavramın güzel bir örneğidir. Matbaanın yaygınlaşmasıyla el yazmasıyla yapılan kitap üretimi yerini hızlı ve kaliteli kitap üretimine bıraktı, bilgi erişimi arttı ve yeni düşüncelerin yayılmasına katkıda bulundu. Ancak matbaanın icadıyla birlikte el yazısıyla kitap üretenlerin işsiz kalması kaçınılmaz bir sonuç oldu. Matbaanın seri üretim ve daha düşük maliyetli kitaplar sunması, el yazısıyla kitap üretiminin talebinin azalmasına neden oldu. Bu durum, el yazısıyla kitap üretenlerin geçim kaynaklarını kaybetmelerine ve yeni beceriler edinme zorunluluğuna yol açtı. Yaratıcı yıkım sürecinde, bazı gruplar mağdur olabilirken, toplum genelinde ilerleme ve yeniliklerin sağlanması hedeflenir.

SIRADIŞI BİR ÖRNEK: ÇİN

Tüm otoriter ve sömürücü yapıdaki kurumlarına rağmen Çin’in dünya ekonomisindeki muazzam büyümesi bu teoride bir soru işareti oluşturuyor. Tüm bunlara rağmen Çin nasıl başarılı olabildi?

Bu başarının altında yatan temel sebeplerden birisi Çin’in ekonomisini dünyaya açan ve kendi içinde serbest piyasa ekonomisini benimseyen kapsayıcı ekonomik reformlarıdır.

Ancak yine de Çin kurumlarının kapsayıcılığını ilerletmediği takdirde, büyümesinin önümüzdeki dönemlerde hızla düşeceği öngörülüyor.

Çünkü buna benzer şekilde 1970li yıllarda SSCB tarım sektöründen imalat saniyisine döndüğünde ekonomide harikalar yaratmıştı. Ancak kurumlarınının kapsayıcılığını arttırmayan Sovyetler Birliği sadece yirmi yıl sonra büyük bir çöküş yaşadı.

10 TEMEL ÇIKARIM

  1. Bir ülkenin zenginlik veya yoksulluk eğilimi, sadece coğrafyasına, kültürüne veya bilgi birkimine bağlı değildir.
  2. Ülkeler arasındaki yaşam standartlarındaki farklılıklar en iyi kurumsal farklılıklarla açıklanır.
  3. Kritik noktalarda meydana gelen münferit olaylar, farklı kurumsal gelişimlere neden olabilir.
  4. İngiltere gibi erken sanayileşen ülkelerin refahı, yüzyıllar önce geliştirilen kapsayıcı siyasi kurumlardan kaynaklanmaktadır.
  5. Kapsayıcı kurumlar verimli döngüler yaratır.
  6. Gücün sadece belli bir kesimde toplanması genellikle bir ülkenin ekonomik gelişimini olumsuz yönde etkiler.
  7. Sömürücü kurumlar kalıcı ve yıkıcı bir miras bırakır.
  8. Sömürücü kurumlar yoksulluk kısır döngüleri yaratır.
  9. Sömürücü kurumlar altında büyüme mümkün olsa dahi sürdürülebilir değildir.
  10. Uluslar için yoksulluğun kısır döngüsünü kırmak zor olsa da imkansız değildir.

https://economics.mit.edu/people/faculty/daron-acemoglu

Perspektif Yazar:

Bilim, teknoloji, kişisel finans ve yatırım gibi konuları, 21. yüzyılın yeniliklerini samimi ve anlaşılır bir şekilde tartışıyoruz. Amacımız, okuyucularımıza değerli bilgiler sunarak, geleceğe daha iyi hazırlanmalarını sağlamak.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir